Tanrı Her Zaman Duaya Cevap Verir Mi?

“Tanrı her zaman duaya cevap verir mi?”, herhangi bir insanın sorabileceği en önemli sorulardan biridir. Vereceğimiz cevaba çok şey bağlıdır. Bu soruyla adil ve dürüst bir şekilde yüzleşmekten kaçınmayalım.

Tanrı Her Gerçek Duaya Cevap Verir

Tanrı her duaya cevap verir mi? Elbette, hepimiz O’nun duaya cevap verdiğini kabul ederiz — bazı dualara ve bazen. Ama O her zaman mı gerçek dualara cevap verir? Bazı sözde dualara cevap vermez, çünkü onları duymaz. Halkı isyan ettiğinde, “Ne kadar çok dua ederseniz edin dinlemeyeceğim” (Yeşaya 1:15) dedi.

Ancak Tanrı’nın bir çocuğu, dualarına cevap beklemelidir. Tanrı her duanın bir cevabı olmasını ister; ve tek bir gerçek dua bile göklerdeki etkisinden yoksun kalamaz. Yine de Aziz Pavlus’un o harika bildirisi: “her şey sizindir çünkü Mesih’insiniz” (1. Korintliler 3:21.23), çoğu Hristiyan için öylesine bariz ve trajik bir şekilde doğru görünmüyor. Ama kesinlikle doğrudur. Herşey bizim, ancak pek çoğumuz sahip olduklarımıza sahip değiliz.

Queensland’deki Morgan Dağı’nın sahipleri, çorak yamaçlarında yıllarca zorlu bir şekilde çalışarak sefil bir yaşam sürdüler ve ayaklarının altında dünyanın gelmiş geçmiş en zengin altın kaynaklarından birinin olduğunu asla bilmediler. Hayal bile edilemeyen, beklenmedik ve gerçekleşmemiş, uçsuz bucaksız bir zenginlik vardı. Bu zenginlik “onlarındı” ama onların değildi.

Hristiyan ise, Mesih İsa’daki Tanrı’nın yüceliğindeki zenginlikleri bilir; ancak bunlara nasıl ulaşacağını bilmiyor gibi görünür. Rab’bimiz ise bize, bunların istenildiğinde verileceğini söylüyor. Dileriz ki O, hepimize “dua meseleleri” konusunda doğru bir anlayış versin.

Tanrı’nın Dualara Verdiği Farklı Cevaplar

Hiçbir gerçek duanın karşılıksız kalmayacağını söylediğimizde, Tanrı’nın her zaman istediğimiz şeyi verdiğini iddia etmiyoruz. Çocuğuna böyle davranacak kadar akılsız bir ebeveynle hiç karşılaştınız mı? Bir çocuk kızgın bir demir çubuğu istese de onu eline vermeyiz! Varlıklı insanlar, çocuklarına fazla harçlık vermemek konusunda en dikkatli olanlardır.

Eğer Tanrı bize dua ettiğimiz her şeyi verseydi, dünyayı O değil, biz yönetiyor olurduk! Şüphesiz hepimiz bunu yapmaya muktedir olmadığımızı itiraf ederiz. Dahası, dünyanın birden fazla hükümdarı olması mutlak bir imkansızlıktır!

Tanrı’nın duaya cevabı “Evet” ya da “Hayır” olabilir. “Bekle” de olabilir, çünkü hayal ettiğimizden çok daha büyük bir bereket planlıyor ve bu bereket bizimkinin yanı sıra başka yaşamları da kapsıyor olabilir.

Tanrı’nın cevabı bazen “Hayır” olur. Ancak bu, yalvaranın yaşamında bilinen ve kasıtlı bir günah olduğunun kanıtı değildir, farkında olmadığı günahlar olsa da. Aziz Pavlus’a bazen “Hayır” demiştir (2. Korintliler 12:8-9).

Çoğu zaman reddedilme, bizim cehaletimizden ya da bencilliğimizden kaynaklanır. Çünkü “ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz” (Romalılar 8:26). Zebedi’nin çocuklarının annesinin sorunu da buydu. Gelip Rabbimize tapındı ve O’na dua etti. O da hemen, “ne dilediğinizi bilmiyorsunuz” (Matta 20:22) diye karşılık verdi. Müthiş bir dua adamı olan İlyas’ın cevabı bazen “Hayır” olurdu. Ama ateşten bir atlı arabayla göklere alınıp “Ey Rab, canımı al” diye feryat ettiğinde Tanrı’nın, hayatında birkaç kere “Hayır” demesinden pişmanlık duydu mu?

Tanrı’nın cevabı bazen “Bekle” olur. Cevabı geciktirebilir, çünkü arzuladığımız armağanı almaya henüz hazır değiliz — tıpkı güreşen Yakup’ta olduğu gibi. Augustinus’un ünlü duasını hatırlıyor musunuz — “Ey Tanrım, beni arındır, ama şimdi değil”? Dualarımız bazen böyle değil midir? Her zaman “kâseyi içmeye”, yani cevaplanan duanın bedelini ödemeye, gerçekten istekli miyiz?

Bazen de Kendisine daha büyük bir yücelik kazandırmak için geciktirir. Tanrı’nın gecikmeleri reddetme değildir. O'nun neden bazen cevabı geciktirdiğini ve bazen de daha “yakarmadan” (Yeşaya 65:24) cevap verdiğini bilmiyoruz.

Gelmiş geçmiş en büyük dua adamlarından biri olan George Müller, bir arkadaşının imana gelmesi için 63 yıldan uzun bir süre dua etmek zorunda kalmıştı! Kim bilebilir nedenini? “En önemli nokta, cevap gelene kadar asla pes etmemektir”, Müller dedi. “63 yıl 8 aydır bir adamın imana gelmesi için dua ediyorum. Henüz imana gelmedi, ama gelecek! Nasıl farklı olabilir ki? Yehova’nın değişmeyen bir vaadi var, ben de o vaade dayanıyorum.” Bu gecikme şeytanın ısrarlı bir engellemesinden mi kaynaklanıyordu (Daniel 10:13)? Şeytan’ın, Müller’in imanını sarsmak veya kırmak için gösterdiği güçlü ve uzun süreli bir çaba mıydı? Çünkü Müller ölür ölmez, arkadaşı daha cenaze töreninden önce imana gelmişti.

Evet, duası kabul edildi, ama yanıtın gelmesi uzun sürdü. George Müller’in o kadar çok duası kabul edilmişti ki, bir zamanlar şöyle haykırması hiç de şaşırtıcı değildir: “Ah, ne kadar iyi, nazik, lütufkâr ve alçakgönüllüdür O! Ben sadece zavallı, zayıf, günahkâr bir adamım, ama O dualarımı on binlerce kez duydu.”

Belki bazıları şunu soruyordur: “Tanrı’nın cevabının ‘Hayır’ mı yoksa ‘Bekle’ mi olduğunu nasıl anlayabilirim?” “Hayır” cevabı almak için 63 yıl dua etmemize izin vermeyeceğinden emin olabiliriz. Muller’in uzun zamandır tekrarladığı dua, Tanrı’nın “kötü kişinin ölümünden sevinç duymadığı” (Hezekiel 18:23) bilgisine dayanıyordu; “O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister” (1. Timoteos 2:4).

Ben yazarken bile postacı bana bunun bir örneğini getiriyor. Bana çok nadiren mektup yazan ve adım İngiltere’deki her Hristiyan hizmetkâr tarafından bilinmesine rağmen adresimi bile bilmeyen birinden bir mektup geldi. Sevdiği biri hastalığa yakalandı. Onun iyileşmesi için dua etmeye devam etmeli mi? Tanrı’nın yanıtı “Hayır” mı, yoksa “Dua etmeye devam et, bekle” mi? Arkadaşım şunu yazıyor: “Sevgili eşimle ilgili olarak Tanrı’dan net bir yönlendirme almıştım... onun alınmasının Tanrı’nın iradesi olduğu yönünde... Kendimi O’nun iradesine teslimiyetin ve boyun eğmenin huzuruna bıraktım. Tanrı’ya şükredecek çok şeyim var.” Birkaç saat sonra Tanrı eşini yücelik içinde Kendisiyle birlikte olmak üzere yanına aldı.

Okuyucularımızı bir kez daha şu gerçeğe tutunmaya çağırıyoruz: gerçek dua asla karşılıksız kalmaz.

Daha İyi Dualar Etmek

Eğer dualarımız üzerinde daha fazla düşünsek, daha akıllıca dua ederiz. Bu kulağa apaçık bir gerçek gibi geliyor. Ama bunu söylüyoruz çünkü bazı sevgili Hristiyanlar dua etmeden önce sağduyularını ve akıllarını bir kenara bırakıyor gibi görünüyorlar.

Biraz düşünecek olursak, Tanrı’nın bazı duaları kabul edemeyeceği anlaşılır. Savaş sırasında her ulus zafer için dua etti. Yine de tüm ülkelerin muzaffer olamayacağı çok açıktır. Birlikte yaşayan iki adamdan biri yağmur, diğeri de güzel bir hava için dua edebilir. Tanrı bu iki şeyi aynı anda aynı yerde veremez!

Ancak bu dua meselesinde Tanrı’nın doğruluğu söz konusudur. Hepimiz Rabbimizin o harika dua vaatlerini yeniden okuduk ve bu vaatlerin kapsamının genişliği, amacının doluluğu, “dilediğiniz her şey” kelimelerinin büyüklüğü karşısında neredeyse hayrete düştük. Pekala! Tanrı “sözlerinde doğru çıkasın” (Romalılar 3:4). O kesinlikle her zaman “doğru bulunacaktır.”

Yazara, Tanrı’nın tüm dualarını kabul edip etmediğini sormaktan çekinmeyin. Etmedi. Bazılarına “Evet” demiş olmak kutsama yerine lanet anlamına gelirdi. Diğerlerinden bazılarına cevap vermek ne yazık ki ruhsal bir imkânsızlıktı — aradığım armağanlara henüz layık değildim. Bazılarının kabul olması ancak dinsel gururu ve kendini beğenmişliği besleyebilirdi. Bütün bunlar şimdi Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun tam ışığında ne kadar açık görünüyor!

Tanrı’nın Vermek İstediği Cevaba Hazır Olmak

İnsan geriye dönüp baktığında ve hevesli, içten dualarıyla zavallı, değersiz hizmetini ve gerçek ruhsallıktan yoksunluğunu karşılaştırdığında, Tanrı’nın arzu ettiği şeyleri bile vermesinin ne kadar imkansız olduğunu görür. Bu çoğu zaman Tanrı’dan sevgisinin okyanusunu küçücük bir kalbin içine koymasını istemek gibiydi! Yine de Tanrı bizi her ruhsal bereketle kutsamak için nasıl da can atıyor! Sevgili Kurtarıcı nasıl da tekrar tekrar feryat ediyor, “Ben de kaç kez ... istedim, ama siz istemediniz” (Matta 23:37)!

İşin üzücü yanı şu ki, çoğu zaman yakarırız ve yetersizliğimiz yüzünden alamayız; sonra da Tanrı dualarımıza cevap vermiyor diye şikâyet ederiz! Rab İsa, Tanrı’nın bize nasıl dua edeceğimizi öğreten Kutsal Ruh’u tıpkı bir babanın çocuklarına verdiği iyi armağanlar gibi verdiğini bildirir. Ancak çocuk bu armağanı kullanmaya uygun değilse, hiçbir armağan “iyi armağan” değildir. Tanrı bize asla Kendi yüceliği için kullanamayacağımız ya da kullanmayacağımız bir şey vermez (Matta 25:14-30’da geçen "talantlar"dan bahsetmiyorum, çünkü onları kötüye kullanabilir ya da “gömebiliriz”; benim kastettiğim ruhsal armağanlardır.).

Bir babanın, tam bu anda büyüyüp adam olacağını ve jiletin işine yarayacağını umarak, jilet isteyen küçük oğluna onu verdiğini hiç gördünüz mü? Bir baba hiç çocuğuna, “Büyüyene kadar bekle; daha akıllı, daha iyi ya da daha güçlü olana kadar bekle” demez mi? O halde sevgi dolu göksel Babamız da bize, “Bekle” demesin mi ki?

Cehaletimiz ve körlüğümüz nedeniyle bazen şöyle dememiz gerekir:

Sevgiyle reddet
Zayıflığımızda kötüye kullanacağımızı
Gördüğün her şeyi.
John Keble’ın “Seventeenth Sunday after Trinity” şiirinden

Şu konuda içiniz rahat olsun ki Tanrı asla yarının armağanını bugün vermez. Bu, O’nun verme konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmez. Tanrı asla kendi içinde darda kalmaz. O’nun kaynakları sonsuzdur ve O’nun yolları ne denli anlaşılmazdır. Rabbimiz, öğrencilerine dua etmelerini söyledikten sonra, sadece takdir yetkisine değil, aynı zamanda kaynaklarına da işaret ederek sözlerine devam etmiştir. “Gökte uçan kuşlara bakın! ... Göksel Babanız onları doyurur” (Matta 6:26). Kulağa ne kadar basit geliyor. Yine de, dünya çapında tek bir milyonerin bile “gökte uçan kuşları” bir günlüğüne bile besleyecek kadar varlıklı olmadığını hiç düşündünüz mü? Göksel Babanız onları her gün doyurur ve bundan hiçbir şekilde yoksullaşmaz. O hâlde sizi çok daha fazlasıyla doyurmaz mı, giydirmez mi, size bakmaz mı?

Ah, duaya daha çok güvenelim! O’nun “Kendisini arayanları ödüllendireceğini” (İbraniler 11:6) bilmiyor muyuz? Kutsal Ruh’un “yağı”, onu alacak boş kaplar olduğu sürece akmaya asla son vermeyecektir (2. Krallar 4:6). Ruh’un işi sona erdiğinde suçlanacak olan her zaman bizleriz. Tanrı bazı Hristiyanlara Kutsal Ruh’un doluluğuyla güvenemez. Tanrı bazı işçilere emeklerinin kesin ruhsal sonuçları konusunda güvenemez. Gurur ve kibir yüzünden acı çekerler. Hayır! Tanrı’nın her Hristiyan’a dua ettiği her şeyi verdiğini iddia etmiyoruz.

Daha önce gördüğümüz gibi, dualarımız O’nun adına olacaksa, yürek saflığı, amaç saflığı, arzu saflığı olmalıdır. Tanrı vaatlerinden daha büyüktür ve çoğu zaman arzuladığımızdan ya da hak ettiğimizden daha fazlasını verir — ama bunu her zaman yapmaz. O halde, herhangi bir özel istek kabul edilmezse, Tanrı’nın bizi yüreklerimizi incelemeye çağırdığından emin olabiliriz. Çünkü O, gerçekten Kendi adına edilen her duayı kabul etmeyi üzerine almıştır.

Senin İsteğin Benimki Olsun

O’nun kutsal sözlerini bir kez daha tekrarlayalım — bunları fazla sık tekrarlayamayız — “Baba Oğul’da yüceltilsin diye, benim adımla dilediğiniz her şeyi yapacağım. Benim adımla benden ne dilerseniz yapacağım” (Yuhanna 14:13-14).

Mesih’in kabul edilmeyen bir dua sunmasının imkânsız olduğunu hatırlayın. O Tanrı’ydı — Tanrı’nın zihnini biliyordu — Kutsal Ruh’un zihnine sahipti. Bir keresinde Getsemani bahçesinde acı çekerken diz çökmüş, şiddetli ağlamalar ve gözyaşları dökerken “Baba, eğer mümkünse...” dedi mi? Evet, ve “Tanrı korkusu nedeniyle işitildi” (İbraniler 5:7). Elbette acı değil, evlatça korku cevabı kazandırdı, değil mi? Dualarımız, ısrarcı oldukları için değil, evlatça (çocukça bir güven ve sevgiyle) oldukları için duyulur.

İmanda kardeşler, o korkunç huşu ve hayret dolu kutsal sahneyi tam olarak anlayamayız. Ama şunu biliyoruz ki, Rabbimiz tutamayacağı ya da yerine getirmek istemediği bir sözü asla vermemiştir. Kutsal Ruh bizim için aracılık eder (Romalılar 8:26) ve Tanrı O’na “Hayır” diyemez. Rab İsa bizim için aracılık eder (İbraniler 7:25) ve Tanrı O’na “Hayır” diyemez. O’nun duaları bizim bin duamıza bedeldir, ama bize dua etmemizi buyuran O’dur!

“Ama Aziz Pavlus Kutsal Ruh’la dolu değil miydi?” diye soruyorsunuz, “ve ‘Mesih’in zihnine sahibiz’ demedi mi? Yine de üç kez Tanrı’dan bedenindeki ‘dikeni’ çıkarmasını istedi ama Tanrı ona bunu yapmayacağını açıkça söyledi.”

Aziz Pavlus’un kendi kişisel ihtiyaçları için bir şey istediği kaydedilen tek dilekçenin reddedilmiş olması da çok özel bir şeydir! Ancak buradaki zorluk şudur: Mesih’in “aklına” sahip olan Aziz Pavlus, Tanrı’nın isteklerine aykırı olduğunu çok geçmeden anladığı bir şeyi neden istemiştir?

Bu sözleri okuyan ve Tanrı’nın dua ettikleri bazı şeyleri vermediği için şaşkınlık içinde olan, pek çok adanmış Hristiyan olduğuna şüphe yok.

Ruh’la dolu olmamıza rağmen yargılarımızda ya da arzularımızda yanılabileceğimizi unutmamalıyız. Ayrıca, Tanrı’nın Kutsal Ruh’uyla asla bir defalığına tamamen dolmadığımızı da unutmamalıyız. Kötü olan, bizim aracılığımızla Tanrı’ya saldırmak amacıyla aklını içimize sokmak için her zaman tetiktedir. Her an itaatsiz veya imansız olabilir, ya da sevgi Ruh’una aykırı bir düşünceye veya eyleme kapılabiliriz.

Aziz Petrus’un yaşamında bunun şaşırtıcı bir örneğine rastlarız. Bir anda, Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun güçlü etkisi altında, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin!” diye haykırır. Rabbimiz döner ve yüksek övgü dolu sözlerle şöyle der: “Ne mutlu sana, Simun! Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam’dır” (Matta 16:17). Ancak çok kısa bir süre sonra şeytan Aziz Petrus’un aklına girer ve Rabbimiz ona dönerek, “Çekil önümden, Şeytan!” (Matta 16:23) der. Aziz Petrus şimdi Şeytan adına konuşuyordu! Şeytan hala bize “sahip olmak” istiyor.

Aziz Pavlus, yalnızca o “diken” ortadan kaldırılabilseydi, sevgili Efendisi için çok daha iyi işler yapabileceğini düşünmeye eğilimliydi. Ama Tanrı Pavlus’un “diken” ile birlikte, dikensiz olduğundan daha iyi bir insan olacağını biliyordu.

Bir engel ya da handikap olarak görmeye eğilimli olduğumuz bir şey altında Tanrı’ya, o istenmeyen şeyin ortadan kaldırılmış olmasından daha fazla görkem getirebileceğimizi bilmek bizi teselli etmez mi? “Lütfum sana yeter çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır” (2. Korintliler 12:9). Hatırlayalım ki,

Tanrı hiçbir şey yapmaz,
Ya da yapılmasına izin vermez,
Ki sen de aynı şekilde yapmazdın,
Eğer O’nun yaptığı her şeyin sonucunu,
Tıpkı O’nun kadar iyi,
Sen de görseydin.

Aziz Pavlus yanılmaz değildi; Aziz Petrus ya da Aziz Yuhanna da değildi; Papa ya da başka herhangi bir insan da yanılmaz değildir. Yanlış dualar edebiliriz ve ediyoruz da.

Duanın en yüce şekli, “ey Tanrı, benim değil, Senin isteğin olsun” değil, “Benim isteğim, ey Tanrım, Seninki gibi olsun!” demektir. Bize “Senin isteğin değişsin” diye değil, “Senin isteğin olsun” diye dua etmemiz söylenmiştir.

Dualara Cevap Veren Tanrı’nın Tanıklıkları

Sonuç olarak, Tanrı’ya güvenilebileceğini kanıtlayan iki kişinin tanıklığını verebilir miyiz?

Büyük kaşif Sir H. M. Stanley şöyle yazmıştı:

Ben kendi adıma, duaların etkisiz olduğunu söylemeye asla cesaret edemem. Ciddi olduğum her yerde bana cevap verildi. Takipçilerimi kuşatan tehlikeler arasında onları bilgece yönlendirebilmek için rehberlik ışığı dilediğimde, şaşkın zihnime bir ışık huzmesi doğdu ve kurtuluşa giden açık bir yol gösterildi. Duanın kabul edildiğini, istirhamını Tanrı’nın önüne koyan birinin ayağa kalkarken içini dolduran memnuniyet ışıltısından anlayabilirsiniz. Duaların kabul edildiğine dair kendi adıma tatmin edici kanıtlarım var.

Batı Afrika’daki yaşam öyküsü hepimizi heyecanlandıran Mary Slessor’a bir keresinde duanın kendisi için ne anlama geldiği sorulmuştu. O da şöyle cevap verdi:

Hayatım, fiziksel sağlık için, zihinsel yorgunluk anlarında yardım için, mucizevî bir şekilde verilen rehberlik için, hataların ve tehlikelerin önlenmesi için, Müjde’ye karşı düşmanlığın bastırılması için, tam ihtiyaç duyulan saatte sağlanan yiyecek için — kısacası hayatımı ve benim zayıf hizmetimi oluşturan her şey için — cevaplanmış duaların uzun, günlük, saatlik bir kaydıdır.
Mary Slessor’un Dundeeli Bay Smith’e yazdığı mektuptan


Bu makale bilinmeyen bir yazarın “The Kneeling Christian” adlı kitabının “Does God Always Answer Prayer?” başlıklı 8. bölümünden alınmış ve Tanrı’yı Arzulamak ekibi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Yorumlar