Teslis (Üçlü Birlik) Karşıtı Sapkınlıklar

Üçlü Birlik hakkındaki çeşitli sapkınlıklar ve yanlış kavramlar nelerdir? Ne zaman ve nerede ortaya çıktılar? Ve neden yanlıştırlar?

Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik Kavramı

Tektanrıcılık tartışmasız bir şekilde Kutsal Kitap öğretisinin temel ilkelerinden biridir. Hem Eski hem de Yeni Antlaşma tek bir Tanrı olduğunu açıkça vurgular (Yas. 6:4; Yşa. 45:5; Yu. 5:44; 1Ko. 8:4; Yak. 2:19).

Tektanrıcılık kavramını insan zihninin kabul etmesi zor olmasa da, İsa’nın beden alması ve ardından Kutsal Ruh’un gönderilmesiyle işler biraz daha karmaşık hale gelmiştir. Çünkü Kutsal Yazılar Tanrı’yı tek bir varlık olarak tanımlamalarına rağmen, sadece Baba’yı değil, Oğul’u (Yu. 1:1; 20:28; Yşa. 9:5; Flp. 2:6.10.11; Kol. 1:15; 2:9; Tit. 2:13) ve Ruh’u (Yu. 4:24; 2Ko. 3:17; Lk. 1:35; Elç. 5:3-4) da Tanrı olarak adlandırır.

Bu sorun Baba, Oğul ve Ruh’un aynı Tanrı’nın giydiği farklı kostümler olarak anlaşılmasıyla çözülemez, çünkü bize birbirleriyle gerçek bir ilişki içinde olan ayrı kişiler olarak tarif edilmiştir. Birinin diğeriyle konuştuğunu, aralarında gerçek bir sevgi olduğunu, iyiliklerin, bereketlerin ve görevlerin aktarıldığını ve Oğul’un Baba’nın iradesine boyun eğdiğini okuyoruz. Oğul, Baba değildir. Baba, Oğul değildir. Yani İsa Baba’ya dua ettiğinde kendi kendine konuşmadı. Yine de sadece tek Tanrı var. Kısaca, Kutsal Kitap’a göre tek Tanrı var. O da 3 kişidir.

Bu gerçekler ne kadar akıl almaz olsa da, Elçiler ve İlk Kilise bunları ciddiye almıştır. Üçlü Birlik doktrini ilk Kilise’nin bir uydurması değildir. Tanrı’nın doğası ve Baba, Oğul ve Ruh arasındaki ilişki hakkında Kutsal Kitap’ta açıklanan tüm gerçekleri bir araya getirme ve özetleme girişimiydi.

İlk Hristiyan inanç bildirgeleri (örn. Elçilerin İnanç Bildirgesi, İznik İnanç Bildirgesi, vs.), Kutsal Kitap’taki birçok teslis pasajından (msl. Mat. 28:19; Rom. 15:30; 2Ko. 13:14; Ef. 4:4-6; 1Pe. 1:1-2; Va. 1:4-5) ilham alarak Üçlü Birlikçi bir yapı izler.

Ama herhalde onlardan hiçbiri üçleme doktrinini Atanasyus İnanç Bildirgesi’nden daha net ve daha incelikli terimlerle ifade etmemiştir:

Evrensel inanç şudur: Üçlü Birlik olan tek Tanrı’ya ve Birlik içinde Üçlüğ’e tapınırız. Ne kişileri birbirine karıştırırız ne de özü böleriz.

Çünkü Baba bir kişidir, Oğul başka, ve Kutsal Ruh başka bir kişidir. Ama Baba’nın, Oğul’un ve Kutsal Ruh’un Tanrılığı birdir; görkemlerinde eşittir, yüceliklerinde ezelden beri aynı derecede ortaktır.

Baba nasıl ise, Oğul da öyledir, Kutsal Ruh da öyledir. Baba yaratılmamıştır, Oğul yaratılmamıştır, ve Kutsal Ruh yaratılmamıştır. Baba sınırsız, Oğul sınırsız, ve Kutsal Ruh sınırsızdır. Baba ezeli ve ebedî, Oğul ezeli ve ebedî, ve Kutsal Ruh ezeli ve ebedîdir. Yine de onlar üç ezeli değil, tek bir ezelidirler. Aynı şekilde üç yaratılmamış ya da üç sınırsız değil, bir yaratılmamış ve bir sınırsız vardır.

Baba her şeye egemen olduğu gibi, Oğul da her şeye egemendir ve Kutsal Ruh da her şeye egemendir. Yine de üç “her şeye egemen” değil, tek “her şeye egemen” vardır. Baba Tanrı’dır; Oğul Tanrı’dır; ve Kutsal Ruh Tanrı’dır. Yine de onlar üç Tanrı değil, tek Tanrı’dır. [...]

Çünkü Hristiyan gerçeği her bir Kişi’yi tek tek Tanrı ve Rab olarak kabul etmemizi gerektirirken, evrensel iman bize “üç Tanrı vardır” ya da “üç Rab vardır” demeyi yasaklar. [...]

Bir Baba vardır, üç Baba değil; bir Oğul vardır, üç Oğul değil; bir Kutsal Ruh vardır, üç Kutsal Ruh değil. Ve bu Üçlü Birlik’te hiç bir kişi diğerinden önce ya da sonra gelmez; hiçbiri diğerinden üstün ya da aşağı değildir. Ancak tüm üç kişi aynı derecede sonsuz ve aynı derecede eşittir. Böylece her şeyde, yukarıda belirtildiği gibi; Üçlü Birlik’teki Birlik’e ve Birlik’teki Üçlük’e tapınılmalıdır.

Atanasyus İnanç Bildirgesi

İnsan Kavrayışını Aşan Bilgi

Bir varlıkta üç kişiyi hayal etmemiz ya da tam olarak anlamamız imkansızdır. Çünkü bu, aşkın bir gerçekliktir. Tanrı’nın aşkınlığı, tek yaratılmamış Tanrı’nın yaratılmış olan her şeyden temelde farklı ve ayrı olduğu anlamına gelir. Demek ki Üçlü Birlik niteliği sadece Tanrı’ya ait ve bütün yaratılışta benzeyen bir şey veya tamamen tarif edebilecek bir analoji bulunmaz (Yşa. 40:25; Yer. 10:6). Tanrı’nın ne olduğu bizim anlayışımızı aşar (Mez. 145:3; 147:5; Yşa. 40:28; 55:9; Rom. 11:33; Ef. 3:19). Eğer O öyle olmasaydı, Tanrı olmazdı.

Sorun Tanrı’yı tek olarak düşünmek değildir. Bu kolay. Aynı zamanda sorun üç kişinin tanrı olması da değildir. Bunu da hayal edebiliriz. Zorluk, iki ifadeyi birlikte onaylamaktır. Tanrı, üç farklı ve ayrı kişi olan ayrılmaz bir varlıktır. Her ne kadar iki kısmi gerçeği anlayıp onaylayabilsek de, bunların birleşimini anlayamayız. Kutsal Kitap açığa vurulan ama anlayışımızı aşan böyle şeylere “gizem” (Rom. 11:33; 1Ko. 2:7.9; 15:50-53; Ef. 1.9; 3:2-6.18-20; 5:30-32; Kol. 1:26-27) der. Neyin doğru olduğunu biliriz, ama bunun nasıl doğru olabileceğini tam olarak anlayamayız. Aşkın olduğu için anlayışımızı aşar.

Eğer Tanrı’yı Kutsal Kitap’ın düşündüğü gibi düşünmek istiyorsak, bu iki gerçek arasındaki çözülemez gerilimle yaşamak zorundayız. O tektir ve üçtür. Eğer Tanrı bizim anlayışımızı aşmıyorsa, Kutsal Kitap’ın Tanrısı değildir.

Sapkınlıkların başladığı yer tam da burasıdır. Sapkın yaklaşımlar bu anlaşılmaz gerilimi çözmeye ve ortadan kaldırmaya, Üçlü Birlik gerçeğini gizeminden arındırmaya ve aşkın gerçekliği insan zihnine uygun ve anlaşılabilir hale getirmeye çalışır. Yaratılmamış Olan’ın aşkınlığını alır ve onu yaratılmış olanın sınırlarına ve mantiğine tabi kılarlar. Böylece O’nu yaratılışın üstünde değil, bir parçası olarak düşünürler. Onlara göre “Tanrı tektir” ve “Tanrı üçtür” aynı anda doğru olamayacağından, Teslis karşıtı kavramlar tipik olarak bu sorunu bir hakikati diğerine tercih ederek çözmeye çalışır. Tanrı’nın tek olduğunu aşırı vurgular ve O’nun Üçlülüğü’nü göz ardı eder ya da tam tersini yaparlar.

Bunlar sadece zararsız, değişik yaklaşımlar değil, Tanrı hakkındaki açık Kutsal Kitap ifadelerine karşı çıkan fikirlerdir. İlahi gerçeğin bazı yönlerini görmezden gelir ya da reddederler. Sonunda bilgeliği aşmayan ve nihayetinde Kutsal Kitap’taki tek gerçek Tanrı’ya işaret etmeyen bir Tanrı tasviri yaratarlar. Bu sapkınlıklar Tanrı’nın ve Mesih’in kişiliğinin ve işinin yanlış tanıtılmasıdır.

Daha önce de belirtildiği gibi, Üçlü Birlik, yaratılmamış Olan’ın aşkın bir gerçeğidir ve bunun için yaratılışta hiçbir karşılık, benzetme ya da uygun bir örnek yoktur. Hatta, göreceğimiz gibi, yaratılmış şeyleri kullanan tüm analojiler, Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik gerçeğini açıklamaktan ziyade çeşitli sapkınlıkları tasvir etmeye daha uygundur.

Üçlü Birlik’i doğru görmenin tek yolu bu gerilime izin vermek ve onu ortadan kaldırmayı reddetmektir. Tanrı’nın aklı aşan yönünü ortadan kaldırdığımız anda, O’nu olduğundan daha küçük bir varlığa indirgemiş oluruz – bu artık Kutsal Kitap’ın bahsettiği bilgiyi aşan Tanrı değildir. Kısacası, Teslis doktrininde hiçbir zorluk görmüyorsak, aslında Teslis’le ilgili ciddi bir sorunumuz var demektir. Çünkü çözülemez Tanrı’yı çözdüğümüzü düşünmekten daha fazla yanılamayız.

Şimdi çeşitli Üçlü Birlik karşıtı sapkınlıklara ve onların neden Kutsal Kitap’a aykırı olduğuna bakalım.

1) Ünitercilik (Üniterizm)

Ünitercilik, tek bir Tanrı olduğunu doğru bir şekilde onaylayan ama aynı zamanda O’nun sadece tek bir kişi olduğunu yanlış bir şekilde iddia eden sapkınlıkların bir kategorisidir. Tanrı’nın tekliğine vurgularken ya diğer kişilerin tanrılığını ya da aralarındaki ayrımı inkar eder.

Kilise tarihinden çeşitli örneklerin yanı sıra diğer İbrahimî dinler olan (ve burada daha fazla incelemeyeceğimiz) Yahudilik ve İslam’ın katı tektanrıcılığı tarafından temsil edilen bu yanlış kanı, hem tarihsel olarak hem de günümüzde teslis karşıtı sapkınlıkların en yaygınıdır.

Modalizm / Sabelliyanizm

Üniterciliğin ilk ifadesi olan Modalizm, Tanrı’nın üç ayrı kişi değil, Kendisini üç farklı biçimde (Latince modus = “şekil”, “biçim”) ortaya koyan tek bir kişi olduğunu öğretir. Bir aktörün 3 farklı maske takarak 3 farklı rol oynaması gibi.

Analoji: Suyun 3 hali (sıvı, buz, buhar). H2O bu hallerin herhangi birini alabilir ve birinden diğerine geçebilir. Ancak - Teslis’in aksine - aynı anda hem sıvı, hem buz, hem de buhar olamaz. Su analojisi Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik doktrinini öğretmez, Modalizm’i öğretir.

Tarih ve Görüşler: Modalist fikirler ilk olarak 2. yüzyılda Patripasyanizm kavramı olarak ortaya çıkmıştır. Patripasyanizm (Grekçe “Baba’nın Çilesi”) çarmıhta acı çekenin ve ölenin Baba’nın Kendisi olduğunu öğretti. Kısa bir süre sonra, Romalı bir Hristiyan olan Sabellyus daha sistematik bir yaklaşım geliştirerek, tek kişilik Tanrı’nın yaratılışta Baba (Eski Ahit), kurtuluşta Oğul (Yeni Ahit) ve kutsallaştırmada Kutsal Ruh (şimdi) rolünü oynadığını ileri sürmüştür.

Günümüzdeki Örnekler: Günümüzde bazı “üniteryan” meshepler hala bu görüşü savunur. Dahası, şaşırtıcı sayıda Protestan, Üçlü Birlik için su analojisini kullanarak farkında olmadan bu sapkınlığı öğretirler.

Sorun: Tanrı’nın üç kişi (özellikle de Baba ve Oğul) arasındaki ayrımı bulanıklaştırır. Ama Kutsal Kitap’ta üç kişi gerçekten birbirleriyle etkileşim halindedir. İsa Baba’ya dua eder (Yu. 17), itaat eder (Yu. 14:31) ve O’na bağlıdır (Yu. 5:19). Baba İsa’yı (Yu. 3:16; 20:21) ve Ruh’u gönderir (Yu. 14:26), İsa’ya herşeyi verir (Luk. 10:22; Yu. 3:35). Kutsal Ruh İsa’yı yetkilendirir ve mesheder (Luk. 3:21-22; 4:18), Baba’nın derin düşüncelerini araştırır ve bilir (1Ko. 2:10-11) ve bize “kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyler” (Yu. 16:13). Kişiler arasında gerçek ilişkiler, gerçek işlemler, gerçek konuşmalar var. Oğul, Baba değil. İsa dua ettiğinde kendi kendine konuşmuyordu ve sadece Baba’yla konuşuyormuş gibi yapmıyordu. Gerçekten de Baba’yla Tanrı’nın başka bir kişisi olarak konuşuyordu.

Üç kişi arasındaki ayrım Luka 22:42 ve Yuhanna 5:30 gibi ayetlerde çok açık hale gelir. İsa’nın Baba’ya söylediği iyi bilinen “yine de Benim değil, Senin istediğin olsun” sözleri, İsa ve Baba’nın ayrı iradelere sahip olduklarını ve bu nedenle aslında aynı kişi olmadıklarını gösterir.

Modalizm bu ayetleri göz ardı eder ya da onların sözlerinin gerçekten doğru olduğunu doğrudan reddeder. Bu nedenle, modalist kavramlar çok erken dönemlerden itibaren Kilise tarafından, özellikle de Tertullianus (Adversus Praxean eserinde) ve Hipolit (Tüm Sapkınlıkların Reddi ve Noetus’a Karşı eserinde) gibi Kilise Babaları tarafından şiddetle reddedilmiştir.

Ariusçuluk

Üniterciliğin ikinci önemli ifadesi olan Ariusçuluk, yalnızca Baba’nın Tanrı olduğunu, ve Oğul’un Baba’nın ilk ve en yüce yaratığı olduğunu ileri sürer. Kutsal Ruh da aynı şekilde bir yaratım olarak anlaşılır. Ariusçuluk’a göre, Oğul ve Ruh, Baba’dan ayrı varlıklardır (sadece ayrı kişiler değil). Bazı tanrısal nitelikleri paylaşırlar, ancak ilahi özü değil.

Analoji: Güneş, ışık ve ısı. Güneş ışık saçar, ışık ise ısı getirir. Ama ışık ve ısı güneşin bir ürünüdür. Güneşe eşit değildirler. Güneş analojisi Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik doktrinini öğretmez, Ariusçuluk’u öğretir.

Tarih ve Görüşler: Ariusçuluk, 4. yüzyılda yaşamış İskenderiyeli bir piskopos olan Arius (MS 250-336) tarafından geliştirilmiştir. Arius, İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu ama Tanrı’nın Kendisi olmadığını öğretti. Ona göre, Oğul Baba’dan türeyen bir yaratıktı (bütün yaratılışta özel bir yaratım olsa da).

Ancak Arius’un radikal fikirlerini tam olarak benimsemeyen Yarı-Ariusçular, İsa’nın Baba’yla bazı ilahi nitelikleri paylaştığı için Baba’nın özüne benzediğine (homoiousios) ancak Baba’yla tek varlık (homoousios) olmadıklarına inanıyorlardı. Yani en fazla, İsa küçük harfli bir tanrıdır ama Tanrı’nın Kendisi değildir. İster Ariusçu ister Yarı-Ariusçu olsunlar, İsa’nın bahsettiği Baba ile birlik, özün birliğinden ziyade derin ilişki ve değerlerin uyumu açısından anlamışlar ve “Oğul’un olmadığı bir zaman vardı” gibi ifadelerle, İsa’nın ezeli varoluşuna ve dolayısıyla tam tanrılığına şüphe tohumları ekimişlerdi.

Hristiyan inancını Üçlü Birlik’in aşkın gizeminden arındırarak, Baba ile Oğul arasındaki ilişkiye dair daha kolay sindirilebilir bu yaklaşımı hızla geniş bir takipçi kitlesi kazandı. Ancak İznik Konsili’nde (MS 325) aylar süren kapsamlı bir araştırma ve incelemeden sonra, bu görüşün Kutsal Kitap öğretisiyle bağdaşmadığı ortaya kondu ve evrensel kilise tarafından reddedilip aforoz edildi.

Günümüzdeki Örnekler: Bugün “üniteryan” grupların çoğu, temelde Ariusçu görüşleri benimseder. Yehova’nın Şahitleri de bu sapkınlık kategorisine girer. Yeni Dünya Çevirisi adını verdikleri kendi Kutsal Kitap Çevirileri, sapkın inançlarına uyması ve Mesih’i yaratılmış olarak göstermek için orijinal Kutsal Kitap metnini değiştirir - Tanrı Sözü’ne karşı iğrenç bir saygısızlık. Ariusçu görüşlere sahip üçüncü ve daha az bilinen bir grup da Mesih’te Kardeşler’dir (veya Kristadelfiyanlar).

Sorun: Oğul’un yaratılmış olduğu fikri Yuhanna 1’e açıkça aykırıdır. “Başlangıçta” açılış sözcüğü bu bölümü Yaratılış 1’e bağlar ve onu yaratılışın bir önsözü haline getirir. Yaratılıştan önce “Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı” (Yu. 1:1). İsa’nın önceden varoluşu burada açıkça görülür, ama 3. ayette daha da belirgin ve inkar edilemez hale gelir: “Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı.” Bütün yaratılış İsa aracılığıyla gerçekleşmiştir, ve sanki yeterince açık değilmiş gibi, “var olan hiçbir şey O’nsuz olmadığını” da eklenmiştir. Bu ayetler İsa’yı bir yaratık olarak görmeye yer vermez.

Eğer Oğul yaratılmamış ve ezelden beri var ise, O Tanrı’dır. Ve eğer Tanrı ise, Baba ile varlıkta bir olması gerekir, çünkü Kutsal Kitap sadece tek bir Tanrı olduğu konusunda açıktır. Küçük harfli bir tanrı fikri Kutsal Kitap’taki tektanrıcılıkla bağdaşmaz. İbraniler 1:3 ayeti, Mesih’in sadece Baba’ya benzemediğini, aynı zamanda “Tanrı yüceliğinin parıltısı, O’nun varlığının öz görünümü” olduğunu açıklar. O daha düşük bir tanrı değil, “Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor” (Kol. 2:9). Sonuç olarak, Baba ve Oğul arasındaki birlik sadece ilişkisel uyum açısından düşünülemez, ancak bir öz birliği olarak görülmelidir.

Oneness Pentecostalism (Teklik Pentikostalizmi)

Modalizm’in bir varyasyonu olan ve bazen “Jesus Only” (yani “Sadece İsa”) hareketi olarak adlandırılan Teklik Pentikostalizmi, Tanrı’nın yalnızca bir kişi olduğunu, ancak Modalizm’deki Baba yerine burada İsa olduğunu iddia eder.

Tarih ve Görüşler: Oneness Pentecostalism’in başlangıcı 1900’lü yılların başında Amerika’da yaşanan Pentekostal uyanışlara dayanır. Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik formüllerini reddeden bazı kişiler insanları yeniden vaftiz etmeye başladılar. Onlara göre, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla” (Mat. 28:19) vaftiz etmek, İsa’nın adıyla vaftiz etmek anlamına gelir çünkü Baba, Oğul ve Ruh sadece unvandır ve Baba’nın, Oğul’un ve Ruh’un gerçek adı İsa’dir. İsa’yı, Kendisini Baba, Oğul ve Ruh olarak ortaya çıkaran tek gerçek Tanrı olarak görürler. Bu mezhep bugüne kadar özellikle Kuzey Amerika’da varlığını sürdürmekle birlikte küresel olarak da yayılmıştır.

Sorun: Bu görüş, daha önce Modalizm’de tartıştığımız aynı sorunlara sahiptir. İsa, Baba değildir. İsa Baba’ya dua ettiğinde kendisine konuşmadı. Aynı zamanda İsa “Baba’ya gideceğim” (Yu. 14:28) dedi ve gökte Baba’nın sağında oturdu (Rom. 8:34; Ef. 1:20; Kol. 3:1 vs.). Eğer İsa ve Baba aynı kişi olsalardı, bunun bir anlamı olmazdı. Tekrar, Kutsal Kitap’a göre Onların farklı iradeleri var (Luk. 22:42).

2) İkili Birlikçilik (Binitarizm) ve İki Tanrıcılık (Ditheizm)

Baba, Oğul ve Ruh’tan sadece ikisinin Tanrı olduğu inancıdır. Bu sapkınlıkların bütün tarihsel örneklerinde Kutsal Ruh, Tanrı’nın bir kişisi değil, sadece bir gücü veya Tanrı’dan ayrı bir yaratık olarak görülerek dışlanmıştır.

Bu iki görüşler Baba ve Oğul’u iki ayrı varlık / ayrı tanrı olarak mı (İki Tanrıcılık - iki tanrı olduğu inancı) yoksa tek bir varlıkta iki kişinin birliği olarak mı (İkili Birlikçilik - Üçlü Birlik gibi ama sadece iki kişi ile) gördüklerine göre ayrılabilirler.

Bu kategori için kayda değer iki tarihsel örnek vardır:

Makedoniusçuluk (Pneumatomachoi)

Makedoniusçuluk (veya Makedonyanizm, Macedonianism), Kutsal Ruh’un tanrılığını ve kişi olmasını inkâr eder.

Tarih ve Görüşler: Makedoniusçular veya Pneumatomachoi (Grekçe “Ruh’a Karşı Savaşçılar”), Konstantinopolis’in Yarı-Ariusçu olan geçici piskoposu I. Makedonius tarafından kurulan 4. yüzyıla ait İznik Konsili karşıtı bir sapkınlar grubudur. Makedonius, Kutsal Ruh’un Tanrı olmadığını, sadece O’ndan yayılan ilahi bir güç olduğunu ileri sürmüştür. Bazı takipçiler Ruh’un Tanrı’ya tabi yaratılmış bir varlık olarak kişi olmasını kabul ederken, hepsi Ruh’un tanrılığını ve her türlü Üçlü Birlik inancını şiddetle reddetmiştir. Onlara göre, Kutsal Ruh daha aşağı bir varlıktı ve kesinlikle tapınılmamalıydı.

Yarı-Ariusçu olarak Makedoniusçuları sınıflandırmak zordur çünkü inançları hiçbir kategoriye tam olarak uymaz. Sadece Baba’nın ezelden beri var olan Tanrı olduğuna inanmaları için onları üniteryen saymak mantıklıdır. Ancak, İsa’yı daha aşağı olan ikinci bir tanrı olarak görmek diteistik bir görüştür. Bu nedenle çoğu bilgin bu sapkınlığı İki Tanrıcılık ile Ünitercilik arasında yer alan İkili Birlikçilik’in bir örneği olarak görür.

Makedoniusçuluk, Kutsal Ruh’un tam tanrılığını ve kişi olmasını açıkça onaylayan 381 yılındaki Birinci Konstantinopolis Konsili’nde (yani ortaya çıktığı aynı şehirde) kınanmıştır. İsa’nın Kutsal Ruh’a karşı işlenen günahın affedilmezliği hakkındaki sözlerini (Mat. 12:31-32; Mar. 3:28–30) akılda tutarak, bir grup “Ruh’a Karşı Savaşçılar” olarak adlandırmak muhtemelen iyi bir fikir değildir.

Günümüzdeki Örnekler: Birinci Konstantinopolis Konsili’nden sonra Makedoniusçuların sayısı giderek azalırken, Kutsal Ruh’un tanrılığı ve kişi olması konusundaki inkar bugün bile devam eder. Kutsal Ruh’un kişi olmasını inkar eden ve O’nun sadece ilahi bir güç olduğunu ileri süren her kişi, grup ya da öğreti doğası gereği teslis karşıtıdır ve bu nedenle Makedoniusçular kadar sapkındır.

Sorun: Kutsal Kitap Kutsal Ruh’tan sadece bir güç olarak değil, bir kişi olarak ve Tanrı olarak açıkça söz eder. Ruh’un kişi olması konusunun tamamını burada ele almak çok fazla olacaktır. Ancak birkaç ipucu bize ikna edici genel bir fikir vermek için yeterli olacaktır:

  1. Kutsal Ruh, bilinç ve zeka gerektiren ya da ima eden eylemler gerçekleştirir. Kutsal Ruh konuşur ve dinler (Yu. 16:13; Elç. 8:29; 10:19-20; 13:2), araştırır ve biler (1Ko. 2:10-11), öğretir (Yu. 14:26; Luk. 12:12), diler (1Ko. 12:11, yani iradesi var).
  2. Kutsal Kitap’ın kullandığı zamirler Kutsal Ruh’u kişileştirir. Cinsiyete özgü zamirlerin olmadığı bir dil olan Türkçede bu nokta açık değildir ancak orijinal Grekçe ve İbranice metinlerde gün ışığı kadar parlaktır. Ruh için kullanılan İbranice sözcük (רוּחַ) dişil ve Grekçe sözcük (πνεῦμα‎‎) nötr olmasına rağmen, Kutsal Kitap Kutsal Ruh’tan bahsederken erkek zamiri kullanmaya devam eder. Dilbilgisi kurallarının bu ihlali, Kutsal Ruh’u kasten kişileştirir.
  3. Kutsal Kitap, Kutsal Ruh’u Tanrı’ya özgü niteliklere sahip olarak tanımlar. Kutssal Ruh her yerde bulunur (Mez. 139:7), her şeyi bilir (1Ko. 2:10), sonsuztur (İbr. 9:14).
  4. Kutsal Kitap, Tanrı ve Kutsal Ruh’u eşanlamlı olarak birbirinin yerine kullanır, ayrı varlıklara değil aynı varlığa atıfta bulunur (Luk. 1:35; Elç. 5:3-4; Yşa. 6:8-10 ve Elç. 28:25-27; Çık. 16:7 ve İbr. 3:7-9).

Bu nedenle Kutsal Kitap’ın Kutsal Ruh’u bir kişi ve Tanrı’nın Kendisi olarak görmemizi istediğine şüphe yoktur.

Markionculuk

Markionculuk, Yeni Ahit’in Tanrısının Eski Ahit’in Tanrısından farklı olduğu ve aslında iki ayrı tanrı olduğu inancıdır.

Tarih ve Görüşler: Markionculuk adını 2. yüzyılda yaşamış teolog Sinoplu Markion’dan (MS 85-160) alır. Markion, Eski Ahit’teki sert, intikamcı yasa, gazap ve adalet Tanrısı’nın kötü olduğunu ve Yeni Ahit’te İsa’da ortaya çıkan sevgi ve merhamet Tanrısı’ndan farklı olduğunu öğretmiştir. Biri aşağı, diğeri üstün, biri kötü, diğeri iyi olmak üzere iki tanrının varlığına fiilen inanıyordu. Bu Hristiyan-Gnostik (düalist) ditheizmin klasik bir örneğiydi ve daha sonra 3. yüzyılda ortaya çıkan Maniheizm dini ile birçok paralellik paylaşıyordu.

Markion ilk (sapkın) Yeni Antlaşma kanonunu oluşturmasıyla tanınır. Onun kanonu Luka İncili’ni ve Pavlus’un bazı mektuplarını içeriyordu, ancak büyük ölçüde değiştirilmiş ve Eski Ahit’e yapılan tüm atıflar çıkarılmıştı.

Erken dönem kilise babaları sadece felsefi hareket olan Gnostisizm ve Hristiyan inancı üzerindeki senkretistik etkisiyle değil, aynı zamanda Gnostisizm’in Hristiyan “çocuğu” olarak teslis karşıtı ve Kutsal Kitap’a aykırı sapkınlık olan Markionculuk ile de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Tertullianus’un “Markion’a Karşı”, İreneus’un “Sapkınlıklara Karşı” ve Şehit Justin’in “Markion’a Karşı” gibi eserler, Markionculuk’u etkili bir şekilde çürütüp aforoz ederek, Markioncuların Hristiyanlıktan erken ayrılmasına ve kademeli olarak gerilemesine yol açmıştır.

Günümüzdeki Örnekler: Eski ve Yeni Ahit arasında ayrı tanrılara inanıldığına dair yakın zamanda kayda değer bir örnek olmasa da, birçok Hristiyan grubunda aynı derecede sapkınca Tanrı’nın iki Antlaşma arasında değiştiği fikri şok edici bir şekilde yaygındır.

Sorun: Eski ve Yeni Antlaşma’daki Tanrı arasında bir ayrım yapmaya çalışmak saçma ve beyhude bir çabadır. Her iki Ahit de iki değil, sadece tek bir Tanrı olduğunu (Yas. 6:4; Yşa. 45:5; Yu. 5:44; 1Ko. 8:4; Yak. 2:19) ve bu kutsal ve mükemmel Tanrı’nın değişmediğini (Mez. 102:25-27; Mal. 3:6; Yak. 1:17; İbr. 13:8) öğretir. Yeni Antlaşma’da Eski Antlaşma materyalinin yoğun bir şekilde kullanılması, her iki antlaşmanın da tek bir bütün olarak anlaşılmak istendiğini gösterir. Dahası, Vahiy 1:17-18’in Yeşaya 44:6’dan alıntı yapması ve Yuhanna 1’in Yaratılış 1’e atıfta bulunması gibi ayetler İsa’yı açıkça Eski Ahit’in Tanrısı ve herşeyin yaratıcısı olarak tanımlar. Markion’un Yeni Ahit yazılarını kendi fikirlerine uydurmak için kapsamlı bir şekilde değiştirmekten başka çaresi yoktu.

Dikkatli bir Kutsal Kitap okuyucusu aslında her iki Ahit’te de aynı Tanrı’yı bulur ve Eski Ahit’te Tanrı’nın sevgisi ve merhametine dair birçok örnekle (Çık. 34:6; Yas. 7:7-8; Mez. 36:5-7; 78:38-39; 86:15; Yşa. 1:18; 54:10; Yer. 31:3; Hoş. 11:8-9; Mik. 7:18-19), Yeni Ahit’te ise Tanrı’nın gazabı ve yargısına dair birçok beyanla (Mat. 10:28; 13:40-50; 21:12-13; Yu. 3:36; Elç. 5; 17:30-31; Rom. 1:18-32; 2:5-9; 3:5-6; Ef. 5:6; 2Pe. 2:4-9: Vahiy) karşılaşır.

3) Üç Tanrıcılık (Tritheizm)

Hristyanlıkta Üç Tanrıcılık, Baba, Oğul ve Ruh’un sadece ayrı kişiler değil, ayrı varlıklar olduğunu iddia eden 3 tanrı inancıdır.

Bu fikir Hristiyanlık tarihinde çok nadirdir çünkü kaynak metin, gelenek ve inanç bildirgelerine göre Hristiyanlık doğası gereği tek tanrılıdır. Ancak, Müslümanlar ve Yahudiler tarafından Hıristiyanlığa karşı yapılan en yaygın iddia ve eleştirilerden biridir ve Hristiyanlığın Üçlü Birlik doktrini ve Tanrı’nın doğası hakkında temel bir yanlış anlamayı ortaya koyar.

Tarih ve Görüşler: 6. yüzyılda İskenderiyeli Yuhanna veya Yahya en-Nahvi adıyla da bilinen John Philoponus (MS 490-570), Aristoteles felsefesinden büyük ölçüde etkilenerek, Teslis’in “ortak doğasının” (ilahi öz) yalnızca bir soyutlama olduğunu savunmuştur. Esasen, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un, tıpkı üç ayrı insanın insanlık doğasını paylaşması gibi ortak bir kategoriyle birleşen üç ayrı varlık olduğunu öğretmiştir. Bu kavram, eleştirmenlerinin onu üç ayrı tanrıya inanmakla suçlamasına yol açtı. Philoponus’un ne ciddiye alınan ne de ilgi gören görüşleri, aciliyet olmaksızın bir yüzyıl sonra Üçüncü Konstantinopolis Konsili’nde (MS 680-681) kınanmıştır.

Fransız filozof Roscelin de Compiègne (MS 1050-1121) ve İtalyan Sistersiyen başrahip Fioreli Joachim (MS 1135-1202) gibi daha sonraki Ortaçağ savunucuları bile Üçlü Birlik hakkındaki Kutsal Kitap’a aykırı görüşleri nedeniyle ne ilgi ne de saygı görmüştür.

Günümüzdeki Örnekler: Yazar William P. Young, 2007 tarihli “Baraka” (“The Shack”) adlı romanında (ve 2017’de çıkan aynı isimli filminde) Üçlü Birlik’i Philoponus’un görüşüne benzer bir şekilde tasvir etmekle suçlanmıştır. Üçlü Birlik’in daha çok işbirliği ve anlaşmaya dayalı ilişkisel bir birlik olarak görüldüğü bu sözde Sosyal Teslisçilik, Kutsal Kitap doktrinini yeniden tanımlamaya ve yeniden yazmaya çalışan bazı liberal ve ilerici teolojik çevrelerde son günlerde giderek daha fazla benimsenmeye başlamıştır.

Sorun: Bu sapkınlık hakkında fazla bir şey söylemeye gerek yok. Tritheizm’in altını oyduğu gerçek olan Tektanrıcılık, hem Eski Ahit’te hem de Yeni Ahit’te Kutsal Kitap öğretisinin temelinde yer alır. İlgili Kutsal Kitap ayetleri zaten yeterince belirtilmiştir. Dolayısıyla bu görüş Kutsal Kitap yazarlarının savunduğu ve ilk Hristiyanların onayladığı ve uğruna öldürüldüğü her şeye aykırıdır.

4) Partializm

Partializm (veya Kısmiyetçilik), Baba, Oğul ve Ruh’un her birinin Tanrı’nın sadece üçte biri olduğuna ve yalnızca birlikte Tanrı’nın Kendisini oluşturduğuna inanır.

Analoji: 1) Üç yapraklı yonca. 2) Beden, can ve ruhtan oluşan insan. 3) Ak, sarı ve kabuktan oluşan yumurta.

Her üç örnekte de unsurların her biri daha büyük bir bütünün sadece bir parçasıdır ve yalnızca birlikte asıl şeyi oluştururlar. Bu analojiler Kutsal Kitap’ın Üçlü Birlik doktrinini öğretmez, Partializm’i öğretir.

Tarih ve Görüşler: Partializm kilise tarihinde organize bir hareket olmadığı gibi, bu kavramı ortaya atan belirli bir savunucu da yoktur. Daha ziyade kilise tarihi boyunca ara sıra karşılaşılabilecek Üçlü Birliğin yaygın bir yanlış anlaşılmasını yansıtır.

Dolayısıyla, Partializm’in spesifik inançları sabit değildir ve savunucularının görüşleri bu nedenle bir dereceye kadar kişi ve gruba göre değişir. Ancak ortak noktaları, Üçlü Birlik’in her bir kişisinin Tanrı’nın bir bütün olarak sahip olduğu her şeyi kendi içinde taşımadığı inancıdır. Tanrı’nın her bir kişiden daha büyük olduğunu söylerler. Sadece birlikte Tanrı’nın Kendisinin doluluğu olabilirlerdi. Demek ki onlara göre Tanrı yalnızca üçünün birleşiminde Tanrı’dır. Esasen bu şu anlama gelir: Ne Baba, ne Oğul ne de Kutsal Ruh’un kendisi Tanrı’dır. Bir Partialist için Tanrı sadece bu üçün toplamıdır.

Sorun: Partializm ile ilgili sorun, Tanrı’nın birliği ve basitliğinin yanı sıra Üçlü Birlik’teki her bir kişinin tam tanrılığını zayıflatmasıdır. Kutsal Kitap “Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor” (Kol 2:9) söyler. Dolayısıyla, İsa Tanrı’nın sadece üçte biri değil, %100’üdür. Ancak tam bu noktada yine anlayışı aşan bir gizemle karşılaşırız çünkü İsa %100 Tanrı olmasına rağmen, Baba, Oğul ve Ruh birlikte %300 değil, yine de %100 Tanrı’dır.

İlahiyatçılar buna İlahi Basitlik adını vermişlerdir, yani Tanrı, parçalarının toplamı ya da niteliklerinin bir bileşimi değildir. Örneğin, sevgi sadece Tanrı’nın bir yönü değildir, O’nun kim olduğudur ve O’nun olduğu ve yaptığı her şeye nüfuz eder. Tanrı’nın çeşitli özellikleri rekabet halinde değildir ya da Tanrı’da bir güdü çatışması yaratmaz. Kısacası, Tanrı’nın parçaları yoktur. O birdir. Baba, Oğul ve Ruh, Tanrı’nın parçaları değil, gerçek Tanrı, Tanrı’nın Kendisi, Tanrı’nın doluluğudur.

5) Diğer Teslis Karşıtı Sapkınlıklar

Önceki kategorilere uymayan kavramlara da bakalım.

Koliridyanizm (Collyridianism)

Koliridyanizm, Tanrı’nın yanında İsa’nın annesi Meryem’e tanrıça olarak tapınılmasıdır.

Tarih ve Görüşler: Koliridyancılar hakkında bilinen her şeyi 4. yüzyılda Salamis piskoposu olan Epifanios’un Panarion eserinden (80 tarihsel sapkınlığı listelediği ve bunları çürüttüğü kapsamlı bir çalışma) biliyoruz. Epifanios’a göre Koliridyanizm, Trakya, İskitya ve Arabistan’da Meryem’e tanrıça olarak tapan ve ona adaklar adayan, çoğunlukla kadınlar tarafından yönetilen bir Hristiyan tarikatıydı. “Koliridyanizm” adı, taraftarlarının Meryem’e sundukları küçük, fırınlanmış kekleri veya ekmek rulolarını ifade eden Grekçe κολλυρίς kelimesinden gelir.

Üçlü Birlik hakkındaki görüşleri kesin değil, ancak Epiphanius’un yazıları grubun teslis inancına sahip olduğuna işaret eder. Fakat Meryem’i bir tanrıça seviyesine yükselttiler. Birçok ilahiyatçı Meryem’e İsa ile aynı statüyü verdiklerini ve nihayetinde onu Tanrı’ya dahil ettiklerini düşünürler. Böylece Koliridyancılar, Dörtlü Birlik’e inanırlardı.

Sorun: Meryem’e tanrıça olarak tapınılması Kutsal Kitap’ın tek tanrıcılığına ve On Buyruk’un ilkine aykırıdır: “Benden başka tanrın olmayacak ... onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım” (Çık. 20:3-4).

Ayrıca İsa beden almış, önceden var olan Tanrı’dır. Tanrı haline getirilmiş bir insan değildi. İsa’nın beden alması Meryem’in tanrılaştırılmasına yol açmaz. İkisi tamamen farklı kavramlardır. İncil’in İsa’dan “biricik” (Yu. 1:14.18; 3:16) olarak bahsetmesi, başka biri, O’nun statüsüne eşit veya benzeyen olmadığının altını çizer. Bu da İsa dışında herhangi bir insana - Meryem bile - Tanrı olarak tapınmanın Kutsal Kitap’a tamamen zıt bir fikir olduğu anlamına gelir.

Günümüzdeki Örnekler: Bugün bu görüşün hiçbir savunucusu kalmamıştır. Ancak çeşitli Hristiyan grupları, Meryem’e hürmeti putperestliğe varacak kadar ileri götürmekle suçlanmıştır.

İsa’nın Doğasıyla İlgili Çeşitli Sapkınlıklar

Tarih, İsa’nın kim ve ne olduğuna dair yanlış ve Kutsal Kitap’a aykırı fikirlerle doludur. Doketizm, Ebiyonitizm, Adoptionizm, vb. gibi bu yanlış inançlar Üçlü Birlik’i doğrudan hedef almayabilir, ancak onu kesinlikle etkiler. Bunların hepsine burada ayrıntılı olarak bakmak çok fazla olacaktır. Bu yüzden İsa’nın doğasıyla ilgili tüm sapkınlıklar burada değil, ayrı bir makalede incelenecek.


Yorumlar