Ebedi Ödüller - Yaygın Yanlış Anlamalar

Tanrı yaşamlarımızın sonunda bizi gerçekten ödüllendirecek mi? Sonsuz ödüller gerçek midir? Ve Mesih’in Yargı Kürsüsü nedir? Bu soruların cevabını bu makalede bulacaksın.

Cennette Gözyaşları

Cennette gözyaşları... Birçok Hristiyan’ın düşüncesinde gözyaşı ve cennet bir arada bulunamaz. Tıpkı savaş ve barış, aydınlık ve karanlık, sağlık ve hastalık bir arada var olmadığı gibi.

Ama cennette gözyaşı dökülmesi için iyi nedenler olduğuna inanıyorum. Bizi bu denli yüksek bir bedelle satın almış olan Mesih için nasıl yaşadığımızı derinlemesine düşündüğümüzde, göksel kapıların öte yanında gözyaşı dökmemiz işten bile değildir. Gözyaşlarımız pişmanlık ve utanç gözyaşları olacak. “Bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılan” (Vahiy 1:5) O’nun için değil de kendimiz için yaşadığımız hayatların pişmanlık gözyaşları olacak. Belki de Tanrı’nın kendisi gelip gözlerimizdeki yaşları silmeseydi, cennette ağlamayı asla bırakmazdık (Vahiy 21:4).

Mesih’in yargı kürsüsü, ne yazık ki Hristiyanlar arasında neredeyse tamamen göz ardı edilir. Konuştuğum çoğu kişi bunun çok önemli bir olay olmayacağını düşünüyor. Nedenini sorduğumda, genellikle çoğu insanın zihnine yerleşmiş bazı yanlış anlamalara dayanan birkaç nedenden birini duyuyorum.

Yanlış varsayımlar kolay kolay ortadan kalkmaz. Bu doktrinin önemini büyük ölçüde yitirmesine neden olan bazı izlenimleri zihinlerden silmeden Mesih’in yargı kürsüsü konusunu öğretemeyeceğimi fark ettim. Bu düşünceleri bir kenara bırakmaya istekli olmadıkça, ne Kutsal Kitap’ın bu konudaki zengin öğretisini takdir edebiliriz, ne de gündelik yaşamlarımızı etkilemek için verilmiş bu öğreti bizi gerçekten dönüştürebilir.

Mesih’in yargı kürsüsüyle ilgili Kutsal Kitap öğretisine yeniden sahip çıkmak istiyorsak, meydan okumamız gereken bazı yaygın yanlış anlamalar şunlardır.

Yaygın Yanlış Anlamalar

Yanlış Anlama 1: “Çarmıh Her Şeyi Ödedi”

Yanlış fikirlerin başında, Mesih’in yargı kürsüsünde yaşamlarımızın ciddi bir şekilde değerlendirilemeyeceği inancı gelir; çünkü imanlılar olarak günahlarımızın bağışlandığı ve “denizin dibine atıldığı” (Mika 7:19) düşünülür. Çünkü, iddia şu ki, Tanrı söz konusu olduğunda geçmişteki hatalarımız ve günahlarımız artık yok hükmündedir. “Çarmıh her şeyi ödemedi mi?” diye sordu bir arkadaşım, bazı insanların Mesih’in yargı kürsüsünde kaybedilen ayrıcalıklarla birlikte derin bir pişmanlık yaşayabileceğini öne sürdüğümde. Ona göre, Mesih’in yargı kürsüsü aslında hiç de yargı kürsüsü değildir. Tüm imanlılar yargı kürsüsünden alnının akıyla geçecektir.

Ama öyle değildir.

Pavlus’un sözlerine kulak verelim: “Çünkü bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız” (2 Korintliler 5:10). Bu “gerek iyi gerek kötü” ifadesi, hatalarımızın asla geri dönüp bize musallat olmayacağına dair beslediğimiz umudu ortadan kaldırır. Bu bize, sonsuza dek O’nun çocukları olduğumuzu bilerek güvende olsak bile, gökteki Babamızın bizi yargıladığını hatırlatır.

Sattıkları bir mülkün fiyatı hakkında yalan söyleyerek gelirin bir kısmını alıkoyan ve paranın tamamını kiliseye veriyormuş gibi davranan Hananya ve Safira’nın öyküsünü hatırlayın (Elçilerin İşleri 5:1-11). Hristiyan olmalarına rağmen, sahtekârlıkları yüzünden Tanrı tarafından cezalandırıldılar ve anında öldüler. Belki de cennete vardıklarında kendi kendilerine şöyle demiş olabilirler: “Bu nasıl olabilir? Petrus bize Çarmıh’ın her şeyi ödediğini söylemişti!”

Hananya ve Safira’nın yaşadığı bu deneyim ve Yeni Antlaşma’daki benzerleri, Tanrı’nın aklanmış günahkârları yargıladığına dair güçlü bir hatırlatmadır. Ve eğer O bizi yeryüzünde, hatta bazen fiziksel ölüm noktasına kadar yargılıyorsa, burada yaşadıklarımızdan dolayı bizi cennette de yargılayacağına inanmak kesinlikle zor değildir. Jim Elliff’in dediği gibi, “Bu tür uyarılar adeta Kutsal Yazılar’ın her yerinden sızıyor.” Gerçekten de öyledir.

Zina ve cinayet günahlarını işleyen Kral Davut, günahını itiraf ettikten ve Tanrı’nın bağışlamasından emin olduktan sonra bile günahından dolayı yargılandı. Natan şöyle dedi: “Rab günahını bağışladı, ölmeyeceksin. Ama sen bunu yapmakla, Rab’bin düşmanlarının O’nu küçümsemesine neden oldun. Bu yüzden doğan çocuğun kesinlikle ölecek” (2. Samuel 12:13-14). Hananya ve Safira bize Tanrı’nın itiraf edilmemiş günahlar için bizi yargıladığını hatırlatıyorsa, Davut da bize Tanrı’nın itiraf edilmiş ve bağışlanmış günahlar için bizi yargıladığını hatırlatır. Yargısal bağışlanma bir şeydir, ancak Baba’nın yoldan çıkan çocuklarına uyguladığı terbiye bambaşka bir şeydir.

Evet, kurtuluşları için yalnızca Mesih’e iman edenler kurtulmuş, sonsuza dek bağışlanmış ve Tanrı’nın önünde yasa açısından kusursuzdurlar. Mahkûmiyet altında değiliz, tersine “ölümden yaşama geçtik” (1Yuhanna 3:14). Cennete Mesih’in doğruluğu hesabımıza geçirilmiş olarak gireriz; O’nun layık işi temelinde kabul ediliriz. Buna tüm Hristiyanlar “Amin” demelidir.

Ama — ve bu çok önemlidir — her Hristiyan’ın Mesih’in yargı kürsüsünde iyi bir karşılık alacağını düşünmemeliyiz. Ciddi zarar edebiliriz; birçoğumuz hayatlarımızın önümüzden geçtiğini görürken Mesih’in önünde utanç içinde durabiliriz. Bazılarının öğrettiği gibi, Mesih’le yüz yüze geldiğimizde on dakika sonra bu karşılaşmanın pek bir önemi kalmayacağı ve hepimizin esasen aynı ödülü alacağı düşüncesi doğru değildir. Yargı kürsüsünde yaşananların kalıcı sonuçları olacaktır.

Cehennemde ceza dereceleri ve cennette ödül dereceleri vardır. Bu, cennetin varlıklı ve yoksul diye ikiye ayrılacağı anlamına gelmez. Sonunda herkes cennette mutlu olacak çünkü Tanrı gözyaşlarımızı silerek bizi teselli edecek. Herkes bir hizmetkâr olacak ve Mesih aracılığıyla Tanrı’nın huzuruna giren herkese tanınan ilişkinin tadını çıkaracaktır. Ancak hepimiz aynı ayrıcalıklara sahip olmayacağız, çünkü yaşama biçimimiz sonsuza dek sürecek bir dalgalanma etkisi yaratacaktır. Pavlus, imanınla aklanma öğretisi ile iman ettikten sonra bedende yaşarken tüm yaptıklarımız için yargılanacağımız gerçeği arasında bir çelişki görmüyordu.

Yanlış Anlama 2: “Yaptığımız İşler Değersizdir”

İkinci yanlış anlama da, Mesih’e iman ettikten sonra bile işlerimizin Tanrı’nın önünde hiçbir değeri olmadığı inancıdır. Reformcular (haklı olarak) işlerle değil, yalnızca lütufla kurtulduğumuzu vaaz ettiklerinde, bazı teologlar kurtuluştan sonraki işlerimizin de faydasız olduğunu söylemeye devam ettiler. Cennette tüm Hristiyanların ya aynı ödülü alacağı ya da herhangi bir farklılığın Tanrı’nın egemen iradesinden kaynaklanacağı sonucuna varmışlardır. O zamandan beri birçok Kutsal Kitap öğrencisi aynı temel önermeyi kabul etmiştir.

Neredeyse tüm Hıristiyanlar, bazı inananların Mesih’in onayını alacağı, diğerlerinin ise eleştiri ve hoşnutsuzlukla karşılaşacağı konusunda hemfikirdir; yine de olumsuz sonuçların kısa sürede unutulacağı savunulur. Eğer bazıları cennette farklı bir statüye sahip olacaksa, bunun, Tanrı’nın kabul ettiği bazı işlerin olduğu anlamına geleceği ve bunun da Tanrı’nın lütfuna aykırı olacağı ileri sürülür.

Bu önermeyi test edelim.

Elbette, Mesih’e iman ettiğimizde Tanrı tarafından işlerimizden dolayı değil, Mesih’ten dolayı doğru ilan edildiğimize tutkuyla katılıyorum. İman etmeden önce yaptıklarımızın Tanrı’nın gözünde hiçbir önemi yoktur. “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. 9Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Efesliler 2:8-9). Bu kitabı okuyan herhangi biri insan çabası sayesinde kurtulacağını düşünürse, sonsuza dek trajik bir hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Ancak karşılıksız kurtuluş armağanını aldıktan sonra yapılan işler Tanrı için özeldir. Gerçekten de, yukarıda alıntılanan ve yalnızca imanla, lütuf sayesinde kurtulduğumuzu teyit eden aynı pasaj şu şekilde devam ediyor: “Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık” (Efesliler 2:10). Bu işler Tanrı tarafından istenir ve O’nu onurlandırır. O’nu hoşnut etmek için çabalamalıyız ve bu tür işler için ödüllendirileceğiz. Her ne kadar yaptığımız bir şeyin bir değeri olduğunu düşünmekten çekinsek de, Mesih fedakârlıkla yapılan işlerin “karşılığının verileceğini” (Luka 14:14) vaat etmekte tereddüt etmedi.

Luther’in can yoldaşı ve kendi başına bir ilahiyatçı olan Melanchthon, kurtuluştan önce yapılan işlerin hiçbir değeri olmadığını, ancak iman ettikten sonraki işlerin değer taşıdığını belirterek önemli bir ayrım yapmıştır. Şöyle yazmıştır:

İyi işlerin sevap kazandırdığını öğretiyoruz — günahların bağışlanması, lütuf ya da aklanma için değil (çünkü bunları yalnızca imanla elde ederiz) — fakat bu işler, bu hayatta ve gelecek olanda diğer bedensel ve ruhsal ödüller içindir. Çünkü Pavlus 1. Korintliler 3:8’de “Her biri kendi emeğinin karşılığını alacaktır” diyor. Bu nedenle farklı emekler için farklı ödüller olacaktır. ... Kutsalların görkeminde farklılıklar olacaktır.

Philipp Melanchton: Augsburg İnanç Bildirgesi’nin Savunması, Bölüm 7Aktaran: Iosif Ton, “Suffering, Martyrdom and Rewards in Heaven” (Th.D. diss., Evangelische Theologische Facultiet, Haverlee/Leuven, Belçika, 1996), s. 477.

Elbette, iman ettikten sonra yaptığımız işlerin kendi başlarına bir değeri yoktur; sadece Mesih’e ait olduğumuz için değerleri vardır. O bizim kusurlu işlerimizi alır ve onları Baba için kabul edilebilir hale getirir. Ayrıca Tanrı’nın bize, çalışanına ödeme yapmakla yükümlü olan bir işveren gibi ödeme yapması gerektiğini düşünmemeliyiz. İyi işlerimiz yalnızca Tanrı bize bunları yapma arzusu ve yeteneği verdiği için yapılır. Bunlar bize O’nun lütfunun bir armağanıdır. Dahası, hiçbir çocuktan mirası için çalışması beklenmez; gerçekten de Baba’nın ona vermekten hoşnut olduğu her şeyi “kazanması” mümkün değildir.

Ancak - ve bu vurgulanmalıdır - baba çocuğunu layık olup olmadığını belirlemek için sınar; baba, mirastan daha büyük bir payla çocuğuna güvenilip güvenilemeyeceğini görmek için küçük şeyleri kullanır. Dünyadaki güvenilirlik cennette daha büyük sorumluluk anlamına gelir. Aynı şekilde, Mesih de bizi güvenilirliğimiz temelinde yargılayacaktır ve dolayısıyla şimdiki sadakatimizin ya da sadakatsizliğimizin ebedi, göksel yansımaları olacaktır!

Bu, ödüllerin bir günlük işe bir günlük ücret esasına göre verileceği anlamına gelmez. Tanrı bizi, yaptığımız işin hak ettiğinden çok daha fazlasıyla ödüllendirecektir. Bizi ödüllendirmek için bir nedeni yokmuş gibi görünse de, Kendisini bunu yapmak için sevgi dolu bir yükümlülük altına sokmuştur. İbraniler’in yazarı, eğer O bizi ödüllendirmezse, “adaletsiz” olacağını söyler: “Tanrı adaletsiz değildir; emeğinizi ve kutsallara hizmet etmiş olarak ve etmeye devam ederek O’nun adına gösterdiğiniz sevgiyi unutmaz” (İbraniler 6:10).

Nihai ödülün, Mesih’le birlikte mirasçı olarak hükmetmek ve Tanrı’nın tüm mülkleri üzerinde yetki sahibi olmak olduğunu düşündüğümüzde, ödüllerin asla kelimenin olağan anlamıyla “kazanılmış” olmadığı açıktır. Tanrı bize ödüller vermekle kendini yükümlü kılmıştır, ama bu yalnızca O’nun lütfu sayesindedir. Hiçbir şey talep edemeyiz; gerçekten de elimizden gelenin en iyisini yaptıktan sonra, yine de “sadece yapmamız gerekeni yapan” (Luka 17:10) değersiz kullarız. Tanrı, talep etmeye ya da beklemeye hakkımız olmayan şeyleri bize vermeyi seçmiştir. O’nun yükümlülüğü değil, cömertliği sayesinde ödüllendirileceğiz.

Yanlış Anlama 3: “Ödüller Bencilce Bir Motivasyondur”

Üçüncü ve son bir yanlış anlama ise, ödüllerin Mesih’e hizmet etmek için uygun bir motivasyon olduğunu düşünmenin bencillik olduğudur. Çünkü, iddia şu ki, Tanrı’ya sevgiyle ve yalnızca sevgiyle hizmet etmeliyiz. Bir basketbol oyuncusu sırf oyunun sevgisi için elinden gelenin en iyisini yapmalı değil midir?

Dahası, şöyle söylendiğini duydum: “Sonuçta taçlarımızı O’nun önüne atmayacak mıyız?” Bununla ödüllerimizden vazgeçeceğimizi ve bunların Mesih’le ilk karşılaşmamızın ötesinde hiçbir anlam taşımayacağını ima ediyorlardı. Bu, ödüllerin taçların kendisinden başka bir şey olmadığı (kanımca yanlış) varsayımına dayanmaktadır. Elbette ödüller bazen sembolik olarak taçlar şeklinde anlatılır, ancak bu ödüllerin asıl anlamı, bize verilecek olan sorumluluk dereceleriyle ilgilidir. Taçlarımızla ne yaparsak yapalım, ödüllerimiz sonsuzluğa kadar uzanacaktır.

Elbette Tanrı’ya sadece Tanrı olduğu ve adanmışlığa layık olduğu için hizmet etmemiz son derece doğrudur. Evet, O’nu Krallık’ta daha iyi bir konuma sahip olmak istediğimiz için değil, O’nu sevdiğimiz için hizmet etmeliyiz. Hizmetkârlar hiçbir karşılık beklemeden sadece hizmet etmelidir. Ancak göreceğimiz gibi, Mesih’e hizmet etmek için birden fazla motivasyon vardır: Sevgi bunlardan biridir; korku ise bir başkasıdır.

Hizmet etmek için bir başka motivasyon da, mirasını bizimle paylaşmaya hevesli olan Mesih’i hoşnut etmek için duyduğumuz güçlü arzudur. Mesih’in onayını istemek bencillik değildir. Krallıkta O’nunla birlikte yönetme hakkını kazanmamızı ister ve bu bizim tutkulu arzumuz olmalıdır. Oyunu seven bir basketbol oyuncusu elinden gelenin en iyisini yapacaktır, ancak değer verdiği koçun sadık olanları açıkça ödüllendirmeyi seçtiğini bilirse özellikle motive olacaktır.

Pavlus’un Mesih’i hoşnut etmekle Mesih’in yargı kürsüsünde başarılı olmak arasında kurduğu bağlantıyı gözden kaçırmayalım: “Bunun için, ister bedende yaşayalım ister bedenden uzak olalım, amacımız Rab’bi hoşnut etmektir. Çünkü ... hepimiz Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız” (2. Korintliler 5:9-10). Mesih’in “Aferin, iyi ve güvenilir köle!” (Matta 25:21) dediğini duymak isterim ve inanıyorum ki siz de duymak istersiniz. Mesih’in beni Kendisiyle birlikte yönetmeye layık göreceği şekilde yaşamak istiyorum. Siz de aynı şekilde hissediyorsunuz. Elbette hiçbir övgü bize ait değil; cennette, Mesih’le birlikte hüküm sürmek kibir ve bencillik barındırmayacaktır. Ancak Mesih’i sevdiğimiz için yönetmeye layık görülmek Pavlus’un arzusuydu ve bizim de arzumuz olmalıdır.

Mesih sık sık ve hiç çekinmeden öğrencilerini ödül beklentisiyle motive etmiştir. Onlara hazinelerini gökte biriktirmeleri gerektiğini, orada paralarının daha güvenli ve daha iyi bir getiri oranına sahip olacağını söyledi. “Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar” (Matta 6:20). Onlara sık sık, fedakârca itaat ederlerse “ödüllerinin büyük olacağını” vaat etti (Luka 6:35; ayrıca bkz. 6:23; İbraniler 10:35).

Ödül beklentisi nedeniyle Mesih’e hizmet etmeye yönlendirilen Kutsal Kitap azizlerini düşünün. İbrahim Ur kentini terk etmeye ve çadırlarda yaşamaya istekliydi, çünkü “mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu” (İbraniler 11:10). Bu vaadi almadan öldü, ama Tanrı’ya itaat etmesi için onu motive eden şey bu vaatti. Gelecek yaşamda ödüllendirilecektir.

Musa Mısır’ın hazinelerini terk etmeye hazırdı, “bir süre için günahın sefasını sürmektense, Tanrı’nın halkıyla birlikte baskı görmeyi yeğledi; Mesih uğruna aşağılanmayı Mısır hazinelerinden daha büyük zenginlik saydı, çünkü alacağı ödülü düşünüyordu” (İbraniler 11:25-26). Dikkatli bir hesaplama sonucunda, gelecekteki görünmez ödül için görünen dünyevi ödülden vazgeçmenin mantıklı olduğunu fark etti. Daha küçük bir ödülü daha büyük bir ödülle takas eden herkes akıllıdır.

Pavlus başarısız olmaktan ve böylece yaşam yarışında diskalifiye olmaktan korkuyordu (1. Korintliler 9:27). Filipi’deki imanlıları bu sapık kuşağın ortasında kusursuz olduklarını göstermeye teşvik etti, “yaşam sözüne sımsıkı sarılarak ... öyle ki, boşuna koşmadığımı, boşuna emek vermediğimi görerek Mesih’in gününde övünecek bir nedenim olsun” (Filipililer 2:16). Onları Mesih’in gününün ışığında iyi şeyler yapmaları için motive ediyordu. Aslında, gelecek yaşamda yücelik kazanmalarını istiyordu.

Ödül beklentisinin bizi motive etmesi gerektiği fikrinden dindarca kaçınan Hristiyanlar, hatalarını kabul edip Jonathan Edwards’ın şu meydan okumasını benimsemekle akıllıca davranmış olurlar:

Karar verdim: Elimden ya da aklıma gelebilecek herhangi bir şekilde uygulayabileceğim tüm güç, kudret, enerji ve şiddetle, evet zorlayarak, öteki dünyada kendim için mümkün olduğunca çok mutluluk elde etmeye gayret edeceğim.

Jonathan Edwards: Kararlar, Karar 22Aktaran: Jim Elliff, “The Starving of the Church” (Reformation and Revival: A Quarterly Journal for Church Leadership 1, no. 3 [1992]), s. 116.

Ödüllerin gurur duyabileceğimiz dekoratif madalyonlar olmadığına dikkat çeken Iosif Ton’a katılıyorum.

En derin ödül, Yaratıcımızın olmamızı istediği şeye dönüşeceğimiz gerçeğidir. Mesih’in benzerliğine dönüştürülmenin ödülüdür. O’nun gibi olduğumuzda, mirası O’nunla paylaşmaya ve tüm evren üzerinde yüksek sorumluluk taşıyan önemli konumlarda O’nunla birlikte çalışmaya hak kazanacağız.

Iosif Ton: “Suffering, Martyrdom and Rewards in Heaven” (Th.D. diss., Evangelische Theologische Facultiet, Haverlee/Leuven, Belçika, 1996), s. 280

Ödüllerimiz, dünyada başladığımız sorumluluklarımızın bir devamıdır.

Sadakatsizlik edenlerin ciddi zarar edeceklerine inanıyorum. A. J. Gordon’a katılıyorum, şöyle yazmış: “Tembel, miskin ve verimsiz bir Hristiyan ile gayretli, adanmış ve fedakâr bir Hristiyan’a aynı yücelik derecesi ve aynı sevinç düzeyinin verileceği son ilahi hesap gününü hayal edemiyorum.”Bkz. A.J. Gordon: “Ecce Venit: Behold He Cometh” (New York: Revell, 1889), s. 271. Eğer bu yaşam daha büyük sorumluluklar için bir eğitim alanı ise, imanlılar derinlemesine yargılanacaklardır; sonra sonsuz yaşam başladığında, ampullerin parlaklık açısından farklılık gösterdiği gibi, görkem açısından farklılık göstereceklerdir.

Cehennem herkes için aynı olmayacağı gibi cennet de herkes için aynı olmayacaktır. Burada yaşama şeklimizin ebedi, değişmez ve ciddi sonuçları olacaktır. Mesih’in adıyla verilen bir bardak soğuk su unutulmayacak; ama ne de kendini şehvete kaptırmış, nefsine düşkün bir Hristiyan Tanrı’nın Krallığı’nın tüm bereketlerine mirasçı olacaktır.

Earl Radmacher diyor ki “bugün olduğum kişi, beni sonsuzluk boyunca olacağım kişi için hazırlıyor.” Sonsuzlukta bizimle ilgili pek çok şey değişecek, ama pek çok şey de aynı kalacaktır. Yeni bir doğaya ve nihayetinde yeni bir bedene sahip olsak da, gökte de dünyadayken olduğumuz kişiler olmaya devam edeceğiz. Ve sonsuzluktaki konumumuz çok önemli olacağı için, bugün yaşadığım hayat çok önemli - sonsuz derece önemli! Sadece bu yaşamda sonsuzluğumuzu etkileyebiliriz.

Mesih’in yargı kürsüsünün önünde duracağımız gerçeğin bilincimize yerleşmesi için yeterince uzun bir süre duraksamalıyız. Sadece İsa ve sen. Sadece İsa ve ben.

İki Yargı

İki farklı yargı arasında ayrım yapmalıyız. Her biri farklı bir grup insanı kapsar, her biri farklı bir zamanda meydana gelir ve yargılananların tamamen zıt bir varış noktası vardır.

Daha önce bahsettiğim Mesih’in yargı kürsüsü, Mesih tüm imanlılarla birlikte olmak üzere gökten geri döndüğünde gerçekleşecektir. Bu yargılamanın amacı, yeryüzünde sadakatle ya da sadakatsizce hizmet etme şeklimize göre uygun şekilde ödüllendirilebilmemiz için bizi değerlendirmektir. Bu yargıya katılan herkes cennette olacak, ancak çözülmesi gereken soru, Mesih’le birlikte hükümranlığımızın (varsa) kapsamıdır. Burada sözünü ettiğimiz yargı işte bu yargıdır.

Buna karşılık, Büyük Beyaz Taht Yargısı yıllar sonra, sonsuzluğun son aşaması başlamadan hemen önce toplanır. Burada görünen sadakatsızlar ateş gölüne ya da cehennem denen yere atılacaklardır. Bu yargının amacı, tüm sonsuzluk boyunca yaşanacak olan cezanın derecesini tespit etmektir.

Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi belirlemek için Tanrı’nın huzuruna çıkacağımıza dair popüler bir düşünce vardır. Ancak Kutsal Kitap’ta böyle bir yargıdan söz edilmez. Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimiz daha bu hayatta belirlenmiştir. Mesih’i Kurtarıcı olarak tanıyanlar ölümle birlikte doğrudan Mesih’in yargı kürsüsünün yer alacağı cennete giderler. O’nu tanımayanlar hades (yani ölüler diyarı) denilen bir yere giderler ve sonunda Büyük Beyaz Taht Yargısı’nda Tanrı’nın önüne çıkarılırlar. Her hâlükârda, herkes Tanrı’yla karşı karşıya gelecek.

Tanrı’nın huzuruna çıkacağınız güneşin doğuşundan daha kesindir. Ve çağrılacağınız yargı, bu yaşamda Mesih’le olan ilişkinize bağlı olarak belirlenir. Öldükten sonra seyahat planlarınızı yeniden düzenlemek için hiçbir fırsat yoktur. Öldükten bir dakika sonra ebedi varış noktanız değişmez bir şekilde sabitlenmiş olacak.

Büyük Beyaz Taht Yargısında dünyanın her ülkesinden, dünyanın her dininden, dünyanın en iyi niyetlerine sahip kalabalıklar duracaktır. Tanrı’nın adalet konusunda ciddi olduğunu çok geç öğrenecekler ve eğer cezalarını Mesih’in çekmesine izin vermedilerse, bunu kendileri çekmek zorunda kalacaklardır. Ve ölümün diğer tarafında Mesih’i kabul etmeleri artık mümkün olmadığından, “ateş gölüne atılacaklardır” (Vahiy 20:15).

Hangi yargıda adınızın geçeceğinden emin değilseniz, hala konuyu çözüme kavuşturma fırsatınız vardır. Günahkârlığınızı kabul etmeli ve tüm güveninizi yalnızca Mesih’e vermelisiniz, çünkü yalnızca O sizi cennete uygun hale getirebilir. “Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. Tanrı’nın gazabı böylesinin üzerinde kalır” (Yuhanna 3:36). Şimdi Tanrı’yla barışmak için zaman ayırın.

O Gün İçin Hazırlanma Zamanı Şimdidir

Sizin ve benim Mesih’le yüzyüze görüşeceğimiz ve O’nun yaşamlarımızı gözden geçireceği gerçeği, durup düşünmemiz için yeterli olmalıdır. Bugün olduğunuz kişi, yarın alacağınız ödülleri belirleyecektir. Mesih’i hoşnut edenler cömertçe ödüllendirilecek; O’nu hoşnut etmeyenler ise olumsuz sonuçlar ve daha az ödül alacaklardır. Başka bir deyişle, buradaki yaşamınız oradaki yaşamınızı sonsuza dek etkileyecektir.

“Bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü yaptıklarımız” (2. Korintliler 5:10) için Mesih’e hesap vereceğimizi bilmek bizi sadık yaşamaya motive etmiyorsa, başka hiçbir şeyin motive etmemesi oldukça olasıdır. Nihayet burada kendimize Mesih’i gerçekten ne kadar sevdiğimiz sorusunu sormalıyız. O gün saklanacak yer kalmayacak.

Başkalarının Mesih’in huzurunda dururken nasıl davranacağını düşünme eğilimine karşı direnin. Gerçekten de, bundan başka hiçbir öğreti bizi kardeşlerimizi yargılamakta daha tereddütlü yapmamalıdır, çünkü onlarla aynı Mesih’in önünde duracağız. Tanrı’nın yargılama işini O’nun yerine yapabileceğimizi düşünmeyelim. Kilise disiplini için bir yer vardır, ancak eleştirel, affetmeyen, yargılayıcı bir ruh için yer yoktur.

Ayrıca, Mesih’in yargı kürsüsünü önemsiz kılacak herhangi bir teolojik önyargının arkasına saklanma eğilimine karşı da direnin. Açık bir zihinle, Tanrı’nın açıkladıklarının tüm etkisiyle mücadele etmeye istekli olarak okuyun. Tanrı Sözü, Kutsal Kitap’ın bu konuyla ilgili öğretisini zayıflatan yanlış anlamaları açığa çıkarsın.

Seninle benim Mesih’le baş başa kalacağımız o güne, sadece gerçeğin ve hiçbir yapmacıklığın olmayacağı o ana hazırlanalım. Matthew Henry şöyle yazmıştır: “Son günümüz için hazırlık yapmak her günün işi olmalıdır.”

Bu yolculuğa şimdi başlayalım.



Bu makale Erwin W. Lutzer'in “Your Eternal Reward: Triumph and Tears at the Judgment Seat of Christ” adlı kitabının “Tears in Heaven” başlıklı 1. bölümünden alınmış ve Tanrı’yı Arzulamak ekibi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

Dipnotlar

Yorumlar